Takip hukuku; gerçek ve tüzel kişiler arasındaki hukuki yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda, devletin müdahalesi ile zorla yerine getirilmesini düzenleyen kurallardan oluşan hukuk dalıdır. Bu hukuk dalına, cebri icra hukuku da denir.

Alacaklının başvurusu üzerine, devletin cebri icra organları, borçluyu yükümüne uymaya davet eder. Bu yapılmazsa borçlunun mallarına el konur (haciz, ihtiyati haciz işlemi); bunlar satılır ve alacaklının alacağı ödenir. Eğer başka bir hukuki yükümlülük söz konusu ise (örneğin, çocuğun mahkeme kararıyla uzman gözetiminde veliye teslimi gibi, çocuk ile şahsi ilişki kurulması, kiralanan taşınmazın tahliyesi), cebri icra organları gerekirse zorla bunu temin ederler.

İki çeşit cebri icra (veya takip yolu) vardır.

  • Cüz’i icra (icra takibi),
  • Külli (toplu) icra iflas takibi.

Cüz’i (bireysel) icrada, borçlunun karşısında bir veya birkaç alacaklısı vardır. Borçlunun borca yetecek kadar malları cebri icranın konusunu oluşturur. Bu şeyler (mallar) alacaklının alacağına kavuşması için cebri icra organları (icra dairesi) tarafından haczedilir, satılır ve elde edilen para ile alacaklının alacağı ödenir. Geriye kalan meblağ, borçluya karşı icra takibi yapmamış olan diğer alacaklılara ödenmez, borçluya iade edilir. Buna karşılık, külli (toplu) icrada (yani iflasta borçlunun karşısında bütün alacaklıları vardır. Borçlunun (haczedilebilen) bütün malvarlığı cebri icraya konu teşkil eder. Borçlunun bütün malvarlığı satılır ve elde edilen para ile borçlunun bilinen bütün alacaklılarının alacağı ödenir. Ancak borçlunun bütün borçları ödendikten sonra geriye bir şey artarsa artan para borçluya (müflise) iade edilir.

Cüz’i icra ile İcra Hukuku, külli (toplu) icra ile de İflas Hukuku meşgul olur. İcra hukukunda, borçlunun bir veya birkaç alacaklısı, alacağın borçlunun mal varlığındaki

borca yetecek kadar malın satışından elde edilen bedelden almaya çalışmaktadır. Burada ne bütün alacaklıların alacağının ödenmesi ne de borçlunun bütün mal varlığının tasfiye edilmesi söz konusudur. Buna karşılık, iflasta, borçlunun kanunda belirlenen bütün mal varlığı tasfiye edilir ve elde edilen para ile borçlunun iflas masasına kayıtlı bütün alacaklılarının alacakları ödenir. Yani iflasta hem sübjektif(alacaklılar) unsur hem de objektif(malvarlığı) unsur bakımından bir küllilik vardır. Oysa icra hukuku(takibi) hem sübjektif(alacaklılar) hem de objektif(malvarlığı) bakımından cüz’idir yani ferdidir (bireyseldir).

İcra hukuku kuralları bütün borçlular hakkında uygulanır. Buna karşılık, iflas kural olarak ancak tacirler (daha doğrusu iflasa tabi olanlar), tacir olmasa da iflasa tabi olanlar için söz konusudur. Yani, tacir olmayanlar kural olarak iflasa (külli icraya) tabi değildir. Bu nedenle İcra hukukunun uygulama alanı, iflas hukukundan çok daha geniştir.

İcra ve iflas hukukunda borç, borçlu ve alacaklı terimlerinin anlamı, borçlar hukukunda olduğundan daha geniştir. Kuşkusuz, bu terimlerle ilk önce borçlar hukuku anlamında borç, borçlu ve alacaklı kastedilmektedir. Bundan başka, ayni haklar alanındaki mükellefiyetler (yükümlülükler) ve bunların mükellefleri (yükümlüleri) ile bu mükellefiyetlere uyulmasını isteme hakkına sahip olan kimseler de İcra ve iflas hukuku bakımından, sırasıyla borç, borçlu ve alacaklı sayılmaktadır. Mesela, bir başkasının taşınmazına (ayni hakkına) tecavüz eden kimse, o taşınmazı sahibine geri vermekle yükümlüdür (TMK m.683). İşte bu yükümlülük (mükellefiyet), cebri icra hukuku anlamında bir borç olup, bununla yükümlü olan (tecavüz eden) kimse borçlu ve bu borcun yerine getirilmesini (taşınmaza yapılan müdahalenin önlenmesini) isteyen taşınmaz sahibi (maliki) ise, alacaklıdır (bkz. m.26).

Hatta aile hukukundaki yükümlülükler de buradaki anlamda birer borçtur. Mesela, çocuk tesliminde olduğu gibi (m.25, 25/a). Burada, mahkeme kararı ile çocuğun kendisine teslimine karar verilen kimse (ana veya baba) alacaklı, çocuğu teslim etmekle yükümlü olan kimse borçlu ve çocuğun teslimi yükümlülüğü ise, borçtur.

Borçlu borcunu rızası ile yerine getirmezse, alacaklının: borçlunun Devlet gücü ile borcunu yerine getirmeye zorlanmasını isteme hakkı vardır. Alacaklı bu hakkını kullanırsa (yani icra dairesine başvurursa) borçlu, Devlet gücü tarafından borcunu yerine getirmeye zorlanır. Fakat alacaklının, kendi kendine alacağını almaya kalkışması, yani kendiliğinden hak alması yasaktır (TCK m.15O).

İlkel toplumlarda, kendiliğinden hak alma normal bir cebri icra yolu idi. Fakat, kendiliğinden hakkını alan kimsenin (alacaklının) ölçüyü kaçırması genellikle görülen hallerden olduğu için, bu durum bazı sosyal karışıklıklara sebep olmuştur; bu nedenle

modern hukuk sistemleri, kendiliğinden hak almayı yasak etmiş ve bunu bir suç saymışlardır (bkz. Türk Ceza Kanunu m.150).

Ancak, Devlet gücünün müdahalesinin (yardımının) zamanında yetişemeyeceği bazı istisnai hallerde, hukukumuzda, kendiliğinden hak alma kabul edilmiştir; Türk Medeni Kanunu m.75 ve BK m.52’de olduğu gibi. Bunun dışında, hukukumuzda kendiliğinden hak alma yasak olup, alacaklı, ancak Devlet kuvveti ile borçlusunun borcunu yerine getirmeye zorlayabilir.

Buna göre, bugünkü cebri icra hukuku, (cebri işlemlerde bulunma zor kullanma) yetkisini yalnız Devlete tanımaktadır. Alacaklının, alacağına kavuşmasını sağlamak için, devletin cebri icra organlarınca (icra dairesince) borçlunun mallarına el konur, bu mallar satılır ve elde edilen para ile alacaklının alacağı ödenir. Cebri icra organları, bu işlemleri yapabilmek için zor kullanma yetkisine sahiptir. Bu tedbirlerinde yetmediği hallerde, borçlular için, adli para ve hapis cezaları öngörülmüştür.

Cebri icra tedbirleri sadece borçlunun malvarlığı içindir. Yani, alacaklının alacağına kavuşabilmesi için, cebri icra organları yalnız borçlunun malvarlığına el koyabilir. İcra ve iflas müdürlüğünce verilen kararlar gerekçeli olarak icra tutanaklarına yazılır.

Tüm bu aşamalarda hukuk büromuz takip hukukunda uzman avukatları ve diğer yardımcı elemanları ile icra ve iflas süreçlerinde eksiksiz olarak müvekkillerini temsil etmektedir.